Sayfa 5/5 İlkİlk ... 345
99 sonuçtan 81 ile 99 arası
  1. #81
    Tecrübeli Üye cmr_cihangir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    07-2010
    Yaş
    48
    Mesajlar
    1.920
    Meslek
    Uzman Eğitmen
    Model
    308
    Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü saygı ve minnetle anıyoruz......
    2015 Peugeot 308 allure 1.6 BlueHdi 120 HP Lav Kırmızısı

  2. #82
    Aktif Üye GOXIN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    12-2012
    Yaş
    41
    Mesajlar
    753
    Meslek
    Tasarım Uzmanı
    Model
    308


  3. #83
    Aktif Üye mechanix - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05-2011
    Yaş
    43
    Mesajlar
    471
    Meslek
    Makina Y. Müh.
    Model
    308
    Saygıyla anıyoruz....
    2012 Ford Focus Titanium 5P 1.6 TDCI 115 HP 6 ileri manuel (Kum Gri)

  4. #84
    tebukan
    Ziyaretçi
    Yılmak, yorulmak, kızmak yok. Yere düşsekte de, kalkıp üstümüzü silkeler, yola devam ederiz. CENNET MEKÂN ATAM İZİNDEYİZ Gençler yetişiyor. Aslan parçam

  5. #85
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    11-2016
    Yaş
    33
    Mesajlar
    36
    Meslek
    Özel sektör çalışanı
    Model
    301

  6. #86
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    11-2016
    Yaş
    33
    Mesajlar
    36
    Meslek
    Özel sektör çalışanı
    Model
    301

  7. #87
    Yeni Üye Peugeotcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    11-2016
    Yaş
    36
    Mesajlar
    35
    Meslek
    serbest çalışan
    Model
    yok

  8. #88
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    BAŞKOMUTAN ATATÜRK
    Atatürk'ü sevesim geldi.
    Karşımda göresim geldi.
    Düşmanlarını üzesim geldi.
    Kurtuluş Savaşı'nı anlatasım geldi.
    * * * *
    Karanlıkta mavi iki ışık belirdi.
    O iki ışık Atatürk'ün gözleriydi.
    Beni bu konuda harekete geçiren,
    Atatürk'ün tarihi sözleriydi.
    * * * *
    Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
    Yaşayanlar, Atatürk'ü sevmek zorundadır.
    Ekmeğini bu sınırlar içinde kazananlar
    Atatürk'e saygı duymak zorundadır.
    * * * *
    Atatürk, Kurtuluş Savaşı zamanında
    Sekiz yıl ailesinden uzak kaldı.
    Ey Atatürk'ü sevmeyen şahıs,
    Bu vatan için, bu bayrak için,
    Ailenden sekiz yıl uzak kalır mısın?
    * * * *
    Trablusgarp ve Bingazi'de
    İtalyan Ordusu'yla savaşırken.
    Anafartalarda, Conkbayırı'nda
    Çanakkale Destanı'nı yazarken
    Göze göz, dişe diş
    Göğüs göğüse çarpışırken,
    Mustafa Kemal hücum diyordu.
    Sağ elinde kılıcı, sol elinde tabancası
    İleri atılıyordu.
    * * * *
    Atatürk uzun süren savaşlar sonunda,
    Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
    Fabrikalar açtı, yollar, köprüler yaptırdı.
    Ülkeyi dünya devletleri arasında
    Ön sıralara yükseltti.


    SON


    Yazan: Serdar Yıldırım

  9. #89
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    ATATÜRK'ÜN GÖLGESİ YETER
    İngiliz gemileri Çanakkale'de
    Dakikada 60 mermi atan pek çok toplarıyla
    Türk tabyalarını yoğun bombardıman ateşine tuttu
    Türk topçular hazırdı
    Ateş emrini bekliyordu
    Alman komutanlar,
    Türk topçusuna bekleyin, diyordu
    İngilizler, bombaları bitince gider, diyordu.
    Çanakkale'de Türk askeri giderek azalıyordu
    Tabyalar gerilere, daha gerilere çekildi.
    * * * *
    Sonra Çanakkale'ye Mustafa Kemal geldi
    Türk topçusuna ateş emrini verdi
    İngiliz gemileri, Marmara'ya giremedi
    Boğazın karanlık sularına gömüldü.
    * * * *
    Sonra kara savaşları başladı
    Mustafa Kemal önderliğinde
    Türk Ordusu, Çanakkale geçilmez, dedi
    Çanakkale geçilemedi.
    * * * *
    Aradan 105 yıl geçti
    Olanlar unutulmadı
    Teknoloji ilerledi
    İngiliz gemileri
    Dakikada 120 mermi atar hale geldi
    Atatürk'ün gölgesi yeter
    Marmara'ya giremezler.


    SON


    Yazan: Serdar Yıldırım

  10. #90
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    TAARRUZ KEMAL
    Siz Avustralya yerlileri
    İngilizler tarafından Anadolu'ya yönlendirilen
    Türkler, boyun eğmedi, diyen
    İngilizlerin esiri.
    * * * *
    Siz özgür ve mutlu yaşıyordunuz
    Hayattan bambaşka bir gelecek umuyordunuz
    Hayat, sizin bir kilonuzu bir pula satmadı
    Özgür bedenlerinizi yetmiş kiloluk bir İngiliz'e esir etti.
    * * * *
    Kitaplar yazar, gazeteler yazardı
    Anadolu' da bir Taarruz Kemal var derdi
    Haksızlığa boyun eğmez, derdi
    Yenilmez yener, ezilmez, ezer de geçer derdi.
    * * * *
    Taarruz Kemal, Anadolu'yu yurt olarak benimsemiş
    Sınırları çizmiş, biz bu sınırlar içinde
    Özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz, demiş.
    Siz şimdi aldatan İngiliz'e mi inansanız
    Yoksa kahramanca savaşan Taarruz Kemal'e mi inansanız?
    * * * *
    İngiliz sizi zorladı, gemilere bindirdi,
    Hedef Çanakkale'dir dedi.
    Taarruz Kemal yok artık, dedi.
    Göğsüne gelen bir kurşunla layığını buldu, dedi.
    * * * *
    Siz havanızı basarak, naralar atarak,
    Anzak Koyu' ndan Anadolu' ya ayak bastınız
    Anadolu insanı bizden korksun, dediniz
    Katliamlar yapmaya hazırdınız.
    * * * *
    Türk Ordusu' nun başında
    Alman komutanlar vardı
    Bunlar Türk Ordusu'nu geri çekerek
    Rahatça çıkartma yapmanıza izin verdi.
    * * * *
    Aradan bir gün geçti
    Taarruz Kemal geldi, dediler
    Almanlar, bütün cephelerin komutanlığını
    Taarruz Kemal'e bıraktı, dediler.
    * * * *
    Size bir bezginlik çöktü
    Bu yenilmez, bizi perişan eder dediniz
    İngiliz Komutan çok uğraştı
    Bu Kemal o Kemal değil, dedi.
    * * * *
    Mustafa Kemal Çanakkale' ye geldi
    Türk Ordusu'nu düzene soktu
    Oralarda saklanacak yer bulamadınız
    Birçoklarınız gemilere binip, kaçtınız.


    SON

    Yazan: Serdar Yıldırım

  11. #91
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    BEN ATATÜRK SEVDALISIYIM
    Ben bir zamanlar çocuktum.
    Annem bana Karaçor derdi.
    Zayıf bir kara çocuk,
    Özgün düşünme yeteneğine sahip,
    Uygar, çağdaş,
    Geçmişi araştıran,
    Her güne yeni bir umutla başlayan,
    Geleceği kurgulayan,
    Zayıf ama güçlü, çok güçlü.
    * * * *
    Mahalle maçlarında
    Karşı takımın golcüsü iyiyse
    Kaleci.
    Maç normalde devam ediyorsa
    Golcü.
    Kaleciyse penaltı kurtaran,
    Golcüyse hata affetmeyen.
    * * * *
    Babam öğretmendi, Atatürk derdi.
    Annem ev hanımı, Atatürk dedi.
    Ben de uygar, çağdaşım ya
    Atatürk, Atatürk, Atatürk dedim.
    * * * *
    Benim kalbim Atatürk der atar.
    Benim beynim Atatürk der çalışır.
    Benim damarımda kan, Atatürk der dolaşır.
    Atatürk demeden güne başlarsam,
    Ayaklarım birbirine dolaşır.
    * * * *
    Ben Atatürk sevdalısıyım.
    Atatürk için bir şeyler yapmak çabasındayım.
    Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
    İnsanlar yeni bir güne umutla başlıyorsa
    Bunu Atatürk'e borçludur.


    SON


    Yazan: Serdar Yıldırım

  12. #92
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    MAVİ ATEŞ
    Deniz altında kalmış dağ patlar
    Bunun sonunda volkanik ada oluşur
    Baskı altında kalmış Türk patlar
    Bunun sonunda Türkiye Cumhuriyeti oluşur.
    * * * *
    Evren milyarlarca yıl önce
    Büyük patlama sonucu oluşur
    Galaksiler meydana gelir
    Galaksiler, yüz milyonlarca yıldız içerir.
    * * * *
    Bunlardan sadece birisi
    Samanyolu Galaksisi
    Benim de içinde yaşadığım
    Güneş sistemini barındırır.
    * * * *
    Bizim güneş sistemimizde
    Dokuz gezegen vardır
    Bu gezegenlerden biri de
    Sevgili dünyamızdır.
    * * * *
    Dünyada yaşayan insanlar
    Kendiliklerinden bir şeyler icat ettiler
    İnsanların fikir ve düşüncelerine
    Birtakım kısıtlamalar, baskılar koydular.
    * * * *
    Adına öğreti dediler
    Yaşantı dediler
    Halkları birbirine
    Düşman ettiler.
    * * * *
    Kim neye inanırsa inansın
    Benim gibi düşüneceksin diyemezsin
    Belki yanlışta olan sensin
    Değişik düşüneni anlamaya çalışmalısın.
    * * * *
    İnsanı insan yapan özellik
    Canlıların yaşamına saygı duymaktır
    Canlılara sevecen davranıp
    İnsan olduğunu unutmamaktır.
    * * * *
    Büyük bir ordu hazırlamakla
    Ülkelerin sınırını geçmekle
    O ülkeyi fethetmeye çalışmakla
    Sorunları çözemezsin.
    * * * *
    Bak Mustafa Kemal Atatürk
    Vatan savunması hariç
    Savaş bir cinayettir, demiş
    Savaşmayalım artık.
    * * * *
    Atatürk demişse doğrudur
    İnsanlar savaştan kaçınmalı
    Dünya durdukça
    Barış içinde yaşamalı.


    SON


    Yazan: Serdar Yıldırım

  13. #93
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    BİZ MUSTAFA KEMAL'İN ASKERLERİYİZ
    Gelecek nesiller
    Rahat etsinler diye
    Çanakkale'deydik.
    * * * *
    Çanakkale'ye gelip
    Evine, köyüne geri dönemeyen
    Çanakkale'ye gelip
    Kimi bir gün
    Kimi bir buçuk yıl
    Ömür törpüleyen
    Yarı aç, yarı tok
    Bazen tam aç
    Kahramanca savaşan
    Düşmana geçit vermeyen
    Canını dişine takan
    Sadece kazanmayı düşünen
    Türk Askerleriyiz.
    * * * *
    Biz binlerceydik
    On binlerceydik
    Yüz binlerceydik
    Çoğumuzun adını kimse bilmedi
    Hayatımızı bir kurşuna
    Bir bombaya satmadık
    Direndik, yıkılmadık, yenilmedik
    Bizi yenmek isteyenleri ezip geçtik.
    * * * *
    Biz Mustafa Kemal'in askerleriyiz
    O, gelmeden önce siperleri gerilere
    Daha gerilere kaydıran
    O, geldikten sonra zafere
    İmza atan Türk askerleriyiz.
    * * * *
    Alman komutan Liman Von Sanders gitti
    Yerine Türk komutan Mustafa Kemal geldi
    Topçulara ateş etmeyin, bekleyin, diyen
    Alman komutan gitti
    Ateş, ateş diyen Mustafa Kemal geldi.
    * * * *
    Mustafa Kemal İngiliz gemilerini
    Çanakkale Boğazı'nın
    Karanlık sularına gömdü
    Anadolu'nun Türk yurdu
    Olmasını istemeyen
    İngilizlere dersini verdi.


    SON


    Yazan: Serdar Yıldırım

  14. #94
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    O CESUR YÜREKTE YÜZLERCE ASLAN YATAR
    Anadolu dört bir yandan kuşatılmıştı
    Ordular dağıtılmıştı, silahlar toplanmıştı
    Halk, çaresizdi, mal, can emniyeti yoktu
    Her yer karanlıktı, göz gözü görmüyordu
    Anadolu düşman çizmesi altında eziliyordu.
    * * * *
    Ruslar, 1914 yılında Anadolu'ya girdi ve Erzurum'u kuşattı
    Enver Paşa başarılı olamadı
    Ruslar, Erzurum, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı ele geçirdi
    200 bin kişilik Rus Ordusu yenilmezdi
    Mustafa Kemal dediler, az bir kuvvetle Rusları durdurdu, dediler
    Mustafa Kemal adı kısa zamanda Anadolu'ya yayıldı
    Dillerde, gönüllerde Mustafa Kemal vardı
    O, karanlıkta bir ışıktı ve Anadolu ışığa koştu
    Dünya durdukça sönmeyecek bir ışığa, Mustafa Kemal'e koştu
    * * * *
    Anadolu'da Türk olmayan, başka milletlerden insanlar vardı:
    Ne Mustafa Kemal'i, kim bu Mustafa Kemal dediler
    Türk Halkı dedi: Sıra dışı bir komutan, mert, yiğit
    O cesur yürekte yüzlerce aslan yatar.
    * * * *
    Türk olmayanlar, Mustafa Kemal'i sevmeyenler, dedi.
    Bizim komutan Trikopis, İzmir'e geliyor
    Tilkiden kurnaz, kaplandan kavgacıdır.
    Mustafa Kemal'i Anadolu'dan söker, atar.
    * * * *
    Türk Halkı dedi: Yunan komutan Trikopis gelsin ve ne olacağını görsün
    Türk, teslim olmaz, köle olmaz, boyun eğmez, bunu bilsin
    Türk'e boyun eğdirmek isterken,
    Kendisi boyun eğmesin.
    * * * *
    Dünya tarihi boyunca pek çok millet
    Türk Milleti'ne boyun eğdirmek istemiştir
    Böyle bir şey mümkün olmayınca
    Dilini dibine çekip sessiz kalmıştır
    Baskı altındaki milletler, Mustafa Kemal Atatürk'ü
    Örnek alarak bağımsızlıklarını kazanmıştır.


    SON


    Yazan: Serdar Yıldırım

  15. #95
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    KAHRAMAN MUSTAFA KEMAL
    Karşıdan bir atlı geliyor
    Bana selam veriyor
    Nereye gidiyorsunuz, diyorum
    Çanakkale'ye diyor.
    * * * *
    Yolunuz açık olsun
    Şansınız bol olsun
    Bileğiniz bükülmesin
    Sırtınız yere gelmesin.
    * * * *
    " Yolum açıktır, çocuk
    Şansımı kendim yaratırım
    Bileğimi bükecek çıkmadı
    Sırtımı yere getirecek doğmadı. "
    * * * *
    Kahraman bir savaşçısınız
    Göğsünüz madalya dolu
    Bu genç yaşta bu kadar madalya
    Dünya tarihinde görülmemiştir.
    * * * *
    " Yurduma saldıran düşmanlara karşı koydum
    Onlarla savaştım ve galip geldim
    Sence bu kadarı yeterli değil mi?
    Biz savaş oyununa daha yeni başladık. "
    * * * *
    Belli ki Çanakkale yeterli gelmeyecek
    Anladım Anadolu düşmanla dolacak
    Türk'ün özgürlük savaşı başlayacak
    Türk Bayrağı'nı göndere Mustafa Kemal dikecek.
    * * * *
    " Dur bakalım, aslanım, soluklan biraz
    Derin bir nefes al, kendine gel
    Az önce Türk Bayrağı dedin, Mustafa Kemal dedin
    Ben adımı söylemedim, beni nasıl tanıdın? "
    * * * *
    Ey gelmiş geçmiş en büyük kahraman
    Savaş meydanlarının yenilmez armadası
    Ben gelecekten geliyorum, seni nasıl tanımam
    8-8-2021 tarihinden sana nasıl ulaşamam?
    * * * *
    Ben her gün haykırıyorum Cumhuriyet diyorum
    Sizin kurduğunuz Türkiye Cumhuriyeti yıkılmaz diyorum
    Bunun için beynimi paramparça ediyorum
    Tarihin dipsiz karanlığında bir ışık arıyorum.
    * * * *
    Nice savaşlardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuracaksınız
    Tarihe isminizi altın harflerle yazdıracaksınız
    Baskı altındaki milletlere örnek olacaksınız
    Mustafa Kemal başardı, biz de başarırız dedirteceksiniz.
    * * * *
    " Demek ki daha yolun başındayım
    Vatanımı savunarak dünyaya örnek olmalıyım
    Yenilmemeliyim, yenmeyi öğrenmeliyim
    Dünya durdukça ezilen halklara örnek olmalıyım.
    * * * *
    Benim adım Mustafa Kemal
    Cumhuriyet düşmanlarının yenilmez savaşçısıyım
    İçinde demokrasinin bol olduğu
    Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmaya kararlıyım.
    * * * *
    Her dört yılda bir seçim olmalı
    Halk, beğenmediği yöneticiyi değiştirebilmeli
    İktidarda olan yönetici oyları değiştirmemeli
    Beğenilmiyor ise, gitmeyi bilmeli.
    * * * *
    Türkiye Cumhuriyeti'ni genç beyinler yönetmeli
    Bu genç beyinler aydınlığa yönelmeli
    Çağlar ötesinden değil, gelecekten beslenmeli
    Karanlığı reddetmeli, geleceğe ışık yakmalı. "
    * * * *
    Ey büyük güç, ey büyük kudret
    İlkelerinin yılmaz takipçisiyim
    Bu ilkeleri insanlara ulaştırmada
    Işık hızındayım çünkü bunda kararlıyım.
    * * * *
    Mustafa Kemal atına bindi
    Bana el salladı
    Sonra görüşürüz, dedi.
    Çanakkale'ye doğru hızla uzaklaştı.


    SON


    Yazan: Serdar Yıldırım

  16. #96
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ARKADAŞ DEDİĞİN BÖYLE OLUR
    Bazı günler Mustafa Makbule’yi bakla tarlasında yalnız bırakıp çevrede gezmeye çıkıyordu. Bir gün Mustafa gezerken bir kaval sesi duydu. Bu kavalı kimin çaldığını merak edip kaval sesinin geldiği tarafa doğru yürüdü. Biraz gidince baktı ilerideki bir ağacın altında on yaşlarında bir çoban kaval çalıyor, etrafında da koyunlar otluyordu. Mustafa bu çocuğun kavalıyla yarattığı sihirli dünyasını bozmak istemedi. “ Varsın çalsın garip “ diye düşündü. “ Ben de o kaval çalmayı bırakıncaya kadar burada oturur, beklerim. “


    Aradan yarım saat geçti. Çocuk, türküler, oyun havaları çaldıktan sonra kavalını ağaca yasladı ve azık torbasını açıp yanında getirdiği yiyecekleri yemeye başladı. Mustafa oturduğu yerden kalktı, çocuğun yanına doğru yürümeye başladı. Karşıdan birisinin gelmekte olduğunu otların hışırtısından duyan çocuk başını kaldırdı. Geleni tanımıyordu. “ Acaba kim ki? “ diye düşündü. Mustafa çocuğun yanına gelince gülümseyerek: “ Merhaba arkadaş, afiyet olsun “ dedi. “ Benim adım Mustafa. İzin verirsen yanına oturmak istiyorum. “
    Çoban çocuk: “ Tabii gel gel, buyur şöyle “ dedi. “ Hem bak acıktıysan hiç çekinme ye bir şeyler karnını doyur. Yemezsen, darılırım. “
    Mustafa çocuğun yanına oturdu. Sessizce ikisi birlikte yemeklerini yediler. Daha sonra Mustafa: “ Arkadaş, çok güzel kaval çalıyorsun. Kendi kendine mi öğrendin yoksa bir öğreten mi oldu? “ diye sordu.
    Çoban çocuk: “ Köylük yerde böyle eften püften işleri öğreten olmaz “ dedi. “ Benim dedem de çoban, babam da çoban, eh, ben de çoban. Beş yaşına bastığımda babam, haydi bakalım Ali, al güt şu koyunları, deyip on tane koyun verdi bana. O günden bu yana çoban olup çıktık işte. Dedemi, babamı kaval çalarken dinledimdi. Bir gün canım sıkıldı, bu kavalı yaptım. Öyle böyle derken öğrendim çalmasını. Güzel çaldığımı az önce sen dediydin. Sağ olasın. “


    “ Peki arkadaş, çoban olarak yaşamını sürdüreceğini söylüyorsun. Tabiatla iç içesin, koyunlarını güdüyorsun, dilediğince kavalını çalıyorsun. İşine pek karışan olmaz. Özgürsün, belki mutlusun da. Fakat senden öncekilerden gördüğün, onların yaşadığı yaşam tarzının dışına çıkarak, dışarıya taşarak, daha aktif bir hayat yaşamayı arzulamaz mısın? Kendine bir hedef seçersin ve hedefine varmak için yeterli bilgiyi öğrenmeye okula gidersin. Bu ön bilgiyi öğrendikçe, öğrendiklerinin ışığında fikirlerini geliştirirsin. Eğer isterse kişi vatanına, milletine faydalı olabilecek pek çok iş başarır. “
    “ Ne yalan söyleyeyim, söylediklerinin bazı yerlerini tam olarak anlayamadıysam da çoğunu anladım. İyi güzel diyorsun da bizim köyde okul yok ki. Şehirdeki okula gitmeye kalksam, hiç tanıdığımız yok orada, kalacak yerim yok. Zaten babamlar bırakmazlar gideyim. Belki onlar da isterler Ali amir-memur olsun ama şu gördüğün koyunların başına bir çoban lazım. Herkes amir-memur olsa, çobanlığı kim yapacak? Boş ver beni be, düşünme beni be, bırak ben çoban kalayım. Sen asıl kendinden haber ver, buralarda kimlere misafir geldin ki? Hem senin geldiğin şehir büyük mü? Sizin okulda çok çocuk var mı okula giden? “


    “ Bak arkadaş, hayatta insanın eline birtakım fırsatlar geçer. Önemli olan ele geçen bu fırsatları en iyi şekilde değerlendirebilmektir. Bunun için de gayret gereklidir. Eğer biz seçtiğimiz hedefe ulaşmak için yeterli gayreti göstermezsek, zaman içinde, hedefimize gittikçe yaklaştığımızı değil, bilakis hedefimizden giderek uzaklaştığımızı fark ederiz. Kimsenin kimseye zorla meslek seçtirmesine taraftar değilim. Severek yapılmayan bir iş, bir uğraş, kişiye hayatı anlamsız kılar. Böyle biri de, eğer çıkış yolu bulamazsa yani hayatını anlamsızlıktan kurtaramazsa vatanına, milletine gerektiği şekilde faydalı olamaz. Şimdi arkadaş, sen şehirdeki okula gitmeye kalksan orada yatılı bir okula girerdin ve kalacak yer diye bir sorunun olmazdı. Az önceki sözlerinden bunun için birtakım engeller çıkabileceğinden çekindiğini anladım. Ayrıca da, senin buradaki yaşantından pek şikayetçi olmadığını fark ettim. Fakat okuma-yazma isteği ile yanıp tutuştuğun belli. Benim okuduğum okulda okuyan çocukları merak etmen bunu gösteriyor. Ben, annem ve kız kardeşimle birlikte Selanik’ten dayım Hüseyin Ağa’nın yanına geldik. Kız kardeşimle birlikte dayımın bakla tarlasında bekçilik yapıyoruz. Fırsat buldukça çevrede gezintiye çıkıyorum. İşte böyle bir gezinti anında seni gördüm, yanına geldim, oturduk, konuşuyoruz. İki ay kadar dayımın çiftliğinde kalacağız. Yani iki ay seninle bir arada olabiliriz demek istiyorum. Arkadaş, eğer istersen sana okuma-yazma öğretmek istiyorum. Biz buradan giderken sen okuma-yazma öğrenmiş olursun ve sana bırakacağım ders kitaplarını okuyup iyice öğrenirsin. Bu arada boş durmayıp arkadaşlarına da okuma-yazma öğretmek için çaba sarf edersin. Yakın bir gelecekte sizin köyün öğretmeni olursun. Ne dersin arkadaş, ister misin okuma-yazma öğrenmek? “


    “ Tabii ki, isterim istemesine de, becerebilir miyim dersin okuma-yazma öğrenmeyi? “
    “ Becerirsin, becerirsin. Sen istedikten, biraz da gayret gösterdikten sonra başarılı olmaman için hiçbir neden göremiyorum. “
    Mustafa daha sonra konuşmasının bir bölümünde Selanik’te Şemsi Efendi’nin İlkokulunda okuduğunu fakat babası Ali Rıza Efendi’nin ölümü üzerine, annesi ve kız kardeşiyle dayısının yanına geldiklerini anlattı. İlkokulu bitirdikten sonraki amacının Askeri Rüşdiye’nin imtihanlarını kazanarak oraya girmek, Rüşdiye’yi bitirdikten sonra yüksek öğrenimine devam ederek sonunda subay olmak olduğunu belirtti. Mustafa ile Ali bir süre daha konuşmalarına devam ettiler ve yarın aynı yerde buluşmak üzere birbirlerinden ayrıldılar.


    Mustafa fırsat buldukça Çoban Ali ile bir araya geldi; ona okuma-yazma öğretebilmek için çırpınıp durdu. Mustafa’nın bu iyi niyetli çabaları boşa gitmedi. Bir süre sonra Ali, okuma-yazma öğrenmeye muvaffak oldu. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra Mustafa: “ Arkadaş, annem beni Selanik’e teyzemin yanına gönderiyor. Yarın gidiyorum. Selanik’te okumaya devam edeceğim. İşte ders kitaplarımı getirdim. İlk tanıştığımız günkü konuştuklarımızı unutmadın sanırım. Bu kitapları iyice oku, öğren. Fakat öğrendiklerin sende kalmasın. Öğrendiklerini arkadaşlarına da öğret, onlara da okuma-yazma öğret. Bir ülkede cahiller ne kadar çoksa, o ülke, o kadar geri kalmış demektir. Ülkemizin medeni milletler seviyesine erişebilmesi, her ferdin, üzerine düşen görevi yapmasıyla gerçekleşir. Sadece ben okuma-yazma biliyorum, ben bilgiliyim demekle olmaz. Başkalarına da okuma-yazma öğretmedikçe, eğitmedikçe, bilgilendirmedikçe görevin tamamlanmış sayılmaz, yarım kalır. Bunu sakın aklından çıkarma. En güzel günler senin olsun arkadaş, hoşça kal. ” dedi ve elini uzattı.
    Çoban Ali, kendisine uzatılan dost eli sevgiyle sıktıktan sonra: “ Seni subay olmuş yürürken görür gibi oluyorum, Mustafa. İnşallah vatana, millete yararlı olursun. Mustafa adını hiç unutmayacağım, sen de, Çoban Ali adını unutma. Subay olunca fırsat bulursan gel gör beni, ben hep buralardayım, olur mu Mustafa? “ derken göz pınarlarından akan yaşları silmek gereğini duymuyordu.


    SON


    ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI
    Tutku Yayınevi
    7. Basım Haziran 2011
    Sayfa 40 - 53


    YAŞAMA YÖN VERENLER
    Atatürk'ün Çocukluk Anıları
    Ata Yayıncılık - Ankara 2012
    Sayfa 15 - 36

  17. #97
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ÇİFTLİKTEKİ HIRSIZ
    Bir akşam yemeği sonrasında çiftlikteki odada oturulmuş ve gündelik olaylar konuşuluyordu. Hüseyin Ağa: “ Yarın erkenden elma bahçesini çapalayıp, yabani otları ayıklamaya gidecektim ama çapayı bulamadım. Hanım, çapayı bir yere koymuş olmayasın? “
    Hüseyin Ağa’nın karısı: “ Efendi, çapanın alet dolabında olması lazım. İki gün önce temizlik yaparken oradaydı. “
    Hüseyin Ağa: “ Öyle de bugün akşamüstü baktım dolapta yoktu. Belki dedim sağa sola bırakmışlardır. Aradım, bulamadım. “
    Hüseyin Ağa’nın çocukları, Zübeyde Hanım, Mustafa ve Makbule çapayı almadıklarını söylediler. Bunun üzerine Hüseyin Ağa: “ Hanım, son günlerde çiftliğe yabancı biri geldi mi? “ diye sordu.
    Karısı: “ Hayır Efendi, kimse gelmedi. Hep biz bizeyiz. “
    Hüseyin Ağa: “ Desene çapa sır olup uçtu. “
    Mustafa fikrini söylemek ihtiyacını hissetmişti: “ Dayıcığım, çiftliğe hırsız girmiş olamaz mı? “


    Mustafa’nın sorusu odada bulunanların üzerinde soğuk duş etkisi yaptı. Gözler Mustafa’dan yana döndü.
    Hüseyin Ağa: “ Ne hırsızı? “ diyebildi.
    Mustafa: “ Bir hırsız gelmiştir, çiftliğe girip çapayı çalmıştır. “
    Hüseyin Ağa: “ İki gündür ben, yengen, annen ve çocuklar çiftliğin avlusundaydık. Ayrıca köpekler var. Onlar geceleri burada kuş uçurtmazlar. Hani dediğin olmaz diyemem ama biraz zor. Hem hırsız neden sadece çapayı alsın, öteki aletleri de alıp götürebilirdi. Bırak çapayı, aletleri, çiftlikte daha değerli pek çok eşya var. Bunlar dururken neden yalnızca çapayı aldı? “
    “ Dayıcığım, hırsızın ya çapa çok işine yarıyor ya da çapayı satmak kolayına geliyor. Sadece çapayı almasının nedeni vereceği zararın büyük olmasını istemediğinden, yani hırsız insaflı biri. Gündüz gelse gören olurdu. Kimse onu görmediğine göre gece geldi. Köpekler hırsızı tanıdıkları için ses çıkarmadılar. Bu da hırsızın köyden biri olduğunu gösteriyor. “


    “ Pes be Mustafa, senin zekâna diyecek yok doğrusu. Aslında ben de zeki sayılırım ama sen benden çok ileridesin. Ortada fol yok, yumurta yok , alt tarafı bir çapa kayboldu. Bana kalsa yarın çapayı arar dururum. Sana inanıyorum Mustafa ve yarın çapayı aramayacağım. Artık geceleri nöbet tutacağız. İlk nöbet benim. Eee, sen ne diyorsun Zübeyde, şu hırsız işine? “
    “ Mustafa’nın dediklerine katılıyorum. O, boşuna konuşmaz. Söyledikleri hep doğru çıkar. Daha on yaşında ama çok akıllı. Bambaşka bir çocuk. Darısı bütün çocukların başına. “
    Hüseyin Ağa gece yarısına kadar çiftliğin avlusunda nöbet tuttu. Daha sonra nöbeti Mustafa devraldı. Mustafa avluyu en iyi görebileceği yer olan çiftlik evinin birinci kat merdiveninin orta sırasına oturdu. Alet dolabının bulunduğu kulübe yan taraftaydı. Eğer hırsız gelirse önünden geçecek ve onu rahatça görecekti.


    Aradan bir saat geçmişti ki, Mustafa karşıdaki ağaçlıktan hızlı adımlarla yürüyerek gelen bir gölgenin alet dolabının bulunduğu kulübeye girdiğini gördü. Gölge, o kadar rahat hareket ediyordu ki, hayret edersin. Sanki babanın çiftliği, gel gir hiç korkmadan, dimdik yürü, kazma, kürek, çapa eline ne gelirse al git. Mustafa köyden olan bu adamı ay ışığı altında tanımıştı. Onun mert, dürüst biri olduğunu biliyordu. Konuşmuşlukları, tanışmışlıkları vardı. Bırak Hüseyin Ağa’yı, bırak çifti-çubuğu, benim küçük dostum, sen büyümüşsün küçülmüşsün ama yine büyüyorsun ve sonsuza dek büyüyeceksin diyen birinin yani bu adamın, kendisini hiçe saymasını, kendisinin de bulunduğu çiftlikten bir şeyler çalmasını onuruna yediremedi. Mustafa kızgın bir şekilde yerinden kalktı, gitti kulübenin kapısının dört-beş metre gerisinde durdu, ellerini beline dayadı, bekledi. Biraz sonra kulübeden çıkan adam kapıyı kapadı. İki adım attı, Mustafa’yı gördü, elindeki kürek yere düştü. Adamın gözleri yaşardı, belli ağlıyordu. Adam elinin tersiyle gözyaşlarını sildikten sonra başını sağa-sola birkaç kere salladı ve küreği yerden alarak Mustafa’nın yanından yürüdü, gitti.


    Mustafa o gece sabaha kadar nöbet tuttu. Aslında Mustafa’dan sonra nöbet sırası amcasının oğluna geliyordu ama Mustafa amcasının oğlunun yerine de nöbet tutmuştu. Çünkü O, yarın yapacağı girişimleri bir plan dahilinde belirlemek istiyordu. Adam çapayı, küreği çalmıştı ama bunun bir nedeni olmalıydı. Kimse durup dururken başkasının malını izinsiz almazdı. Bu bir suçtu fakat suçluyu suç işlemeye iten nedenler vardı. Nedenlerin sebepleri vardı.
    Mustafa ertesi gün öğle vakitleri adamın evine gitti. Kapıyı dokuz yaşındaki Ahmet açtı.
    Mustafa: “ Vay Ahmet, canım kardeşim. Nasılsın, iyi misin? Ben geldim. “
    Ahmet: “ Hoş geldin, Mustafa abi. Sağ ol, iyiyim. “
    Mustafa: “ Ayşe nerede? Neden buraya gelmiyor? “
    Ahmet: “ Mustafa abi, Ayşe annemin yanında. Annem bir haftadır hasta. Babam annem ölmesin diye dün kasabaya yürüyerek gitti. Birisi çapa vermiş ödünç diye, onu rehin bırakıp ilaç almış. İlacı anneme içirdik. Bu sabah babam yine kasabaya gitti. Elindeki küreği rehin bırakıp ilaç alacakmış. Daha sonra babam çapayla küreği parasını ödeyip geri alacak ve sahibine teslim edecekmiş. Babamın getireceği ilaç annemi iyileştirecekmiş. Sence annem iyileşir mi Mustafa abi? "
    İnsanın taş yürekli olması lazımdı bu durum karşısında ağlamaması için. Mustafa gözyaşlarını tutamadı. Birkaç dakika sonra Mustafa ile Ahmet içeri girdi. Ayşe yatakta yatan annesinin başucundaki sandalyede oturuyordu. Mustafa’yı görünce ayağa kalktı. Hasta kadın kollarını iki yana açarak Mustafa’nın sarılmasını bekledi. Mustafa sandalyeye oturdu ama bu davranışının sebebini açıklaması gerekti: “ Yengeciğim iyileşince birbirimize sarılırız. Yine eskisi gibi güzel günlerimiz olacak. Bundan sonra daha fazla evinize geleceğim. Yanlış bir hareketiniz hastalığınızın artmasına yol açabilir. Bunun için size sarılmadım. “
    Hasta kadın zorlukla konuştu: “ Olur Mustafa. Dediğin gibi olsun. Ben de en kısa zamanda iyileşmeye bakarım. “
    Daha sonra çiftliğe dönen Mustafa olanlardan kimseye söz etmedi. Yeni gelen ilaçları içen kadın on beş gün içinde iyileşti. Adam başkasının tarlasında çalışarak kazandığı parayla çapayı ve küreği rehinden kurtardı. Bir gece yarısı son defa çiftliğe girerek çapayla küreği yerine bıraktı. Son sözü Mustafa söyledi: “ Akıl ve mantık çizgisinden ayrılmayan insan olmanın bilincine varır. İnsan iradesini kullanarak gerçekleri görür. Yanlışta bile olsan doğru gözünün önündedir. Gözünün önündekini görmek için, göz kapaklarını aralarsın yani okuyup öğrenirsin.


    SON


    ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI
    Tutku Yayınevi
    7. Basım Haziran 2011
    Sayfa 40 - 53

  18. #98
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: VATAN SEVGİSİ
    Mustafa’nın kız kardeşi Makbule rahatsızlandığı için çiftlikte kalmıştı. Bugün Mustafa tek başına bakla tarlasında bekçilik yapacaktı. Şu karga kovalama işinin pek bir zorluğu kalmamıştı. Bakla tarlasına gelmeye başladığı ilk günlerde kargalar Mustafa’nın ne derece zorlu bir rakip olduğunu anlamışlar ve onun uyguladığı yöntemi müthiş bir mücadele örneği göstermelerine karşın boşa çıkaramamışlar, çekilip gitmişlerdi.


    Mustafa sabah erkenden bakla tarlasına gelince tarlanın tam ortasında bulunan kulübenin önüne bir sandalye çıkarıp oturdu. Aradan yarım saat geçmeden canı sıkılmaya başladı. Böyle boş oturmak O’na göre değildi. O, bir şeylerle meşgul olsun, bir işe yarasın, faydalı olsun isterdi. Dayısının bakla tarlasında bekçilik yapmakla bir işe yarıyordu, faydalı oluyordu, fakat bunlar yeterli miydi? Hayır, yeterli değildi. Ne yapabilirdi? Kulübede birkaç tane ders kitabı vardı. Kitap en iyi arkadaştı. Okurdun, öğrenirdin, fikirlerin gelişirdi. Mustafa bir kitap alıp okumaya başladı. Böylesi çok daha iyiydi, hem artık canı da sıkılmıyordu.


    Aradan iki saat geçmişti. Mustafa ilerideki tarlaların arasındaki patika yoldan yaşlı bir adamın geldiğini gördü. Yaşlı adamın yanında bir kuzu vardı. Onun gelip tarlanın kenarındaki bir ağacın altına oturmasını fırsat bilen Mustafa yerinden kalktı, kitabı kulübeye bıraktı ve yaşlı adamın yanına gitti. Mustafa söze şöyle bir giriş yaptı: “ Merhaba dede, nereye böyle? “
    Yaşlı adam: “ Yolcuyum ben evlat, kasabaya oğlumun yanına gidiyorum. Bu kuzuyu toruna hediye olarak götürüyorum. Geçen ay köye gelmişlerdi, bir hafta kaldılar. Torun kuzu diye tutturmuştu. Ben de, şimdi çok küçükler, biraz büyüsünler bir tane sana getiririm dediydim. Alsın kuzuyu besleyip büyütsün. Dünyada en önemli şey sevgidir. Sevgisiz kalmış bir insan kuru bir ağaca benzer. Zamanında onun kalbine sevgi tohumu ekilmemiştir, sevmek öğretilmemiştir. Bir bilinmezlik içinde bocalar durur. Yüzyıllardır süregelen anlamsız kargaşayı sevgi yoksunu insanlar çıkardılar. Toplumları birbirine düşman ettiler. Sonuçta bunun acısını insanlık çekti. İnsanlara sevgiyle yaklaşmalı, onların kalplerine sevgi tohumu ekmeliyiz. Sevmek çok güzel bir duygudur ve insanı hayata bağlar. Sevelim, sevilelim, hayatın tadına varalım. “


    Yaşlı adam konuşurken Mustafa oturmuş ve anlattıklarını ilgiyle dinlemişti. Şimdi söz hakkı Mustafa’nındı: “ Dede, bazı insanlar nedense vatanlarını sevmiyorlar. Ben vatanımı çok seviyorum ve bu vatanın evladı olduğum için gurur duyuyorum. Şimdi vatanlarını sevmeyenler vatanını sevmeyi nasıl öğrenecek ve ben vatan sevgimi nasıl geliştirebilirim. Tavsiyelerin neler olacak? “
    Mustafa’ nın coşku dolu konuşması yaşlı adamı şaşırtmıştı. On yaşlarındaki bir çocuğun bu derece bilgili ve kültürlü olması, düşüncesini korkusuzca söyleyebilmesi, öğrendiklerini yeterli bulmaması, yeni bir şeyler daha öğrenmek için soru sorması akıl alır gibi değildi. Hani bu yaşlardaki kaç çocuğun aklına gelirdi vatan sevgisi?


    Yaşlı adam düşüncelerinden sıyrılınca, gülümseyerek: “ Evlat, adını demedin bana, neydi adın? “ deyince Mustafa: “ Dede, benim adım Mustafa “ dedi.
    Bunun üzerine yaşlı adam: “ Sana tavsiyem Büyük Vatan Şairi Namık Kemal olacak. Namık Kemal, türlü engellemelere karşın vatanını çok sevdiğini haykırmaktan çekinmedi. Bu uğurda çok acı çekti, fakat hiçbir acı O’nu vatanına hizmetten alıkoyamadı. “
    Mustafa: “ Bundan sonra Namık Kemal’in şiirlerini daha bir önem vererek okuyacağıma söz veriyorum. Dede, mutluluk nedir sence? Ben mutlu olmak insandan insana değişebilir diyorum “ dedi.


    Yaşlı adamın mutluluk hakkında söyledikleri şunlar oldu: “ Mutluluk yaşamsal bir gerçektir yani yaşamda mutluluk vardır ve her insanın mutluluğu ayrıdır. Hakkın olan mutluluğu başkalarının mutluluğuna gölge düşürmeden istemek sana kalmıştır. Mutlu olmak için büyük şeyler istemek gerekmez. İnsan isterse bir kelebeğin uçuşunu görüp mutlu olabilir. Her neyse Mustafa yavaş yavaş kalkayım. Hava kararmadan kasabaya varmalıyım. Anlattıklarımın sana bir parça faydası olduysa ne mutlu bana. İyi günler dilerim. “
    Mustafa: “ Ne demek dede, hem de çok faydası oldu. Ben de sana iyi günler dilerim. Yolun açık olsun “ dedi. Mustafa yaşlı adam gittikten sonra kulübeye döndü ve sandalyesine oturarak konuşulanları düşünmeye başladı.


    SON


    ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI
    Tutku Yayınevi
    7. Basım Haziran 2011
    Sayfa 40 - 53

  19. #99
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    01-2024
    Yaş
    65
    Mesajlar
    12
    Meslek
    Yazar
    Model
    208
    ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: KARGA PEŞİNDE
    Mustafa, annesi ve kız kardeşi ile birlikte dayısının çiftliğine gitti. Akşamüstü çiftliğe vardıklarında dayısı onları çok candan bir şekilde karşıladı. Hal-hatır sormalardan, iltifatlardan sonra akşam yemeği yendi. Yemekten sonra bir saat kadar daha sohbet edildi ve ardından geceyi geçirmek üzere odalarına çekildiler.


    Ertesi sabah sabahın erken saatlerinde dayısı Mustafa’ya çiftliğin her tarafını gezdirip gösterdi. Öğle vaktine doğru bakla tarlasına gittiler. Tarlanın kenarına geldiklerinde dayısı parmağı ile tarlasındaki tohumları yemekte olan kargaları işaret ederek: “ Bak Mustafa, şu kargaları görüyor musun? İşte bunlar bizim baş düşmanımız. Ben uğraşayım, çalışayım, onlar gelsinler tohumları yesin bitirsinler. Oh ne ala, ne ala! Kimseye faydası olmaz şu karga murdarının. Yaptıkları anca zarar, ziyan. Bir de şu korkuluğun omuzlarına, kafasına konarlar “ gak gak “ diye öterler yüzlü yüzlü. Korkuluğun sadece adı korkuluk. Şu hale bak. Dört beş karga omuzlarına konmuş, yemişler tohumları, doymuşlar, güneşleniyorlar. Gel Mustafa, kovalım şunları “ diye söylendi.


    Mustafa ile dayısının geldiklerini gören kargalar uçup gittiler. Daha sonra dinlenmek için bir ağacın altına otururlarken Mustafa, dayısına: “ Dayıcığım, bu tarla hep böyle midir? “ dedi. “ Yani içinde çalışan, bekleyen olmadığı zamanlar kargalar tohumları yerler mi? “
    Dayısı: “ Yerler Mustafa’m yerler. Bunlar sahipsiz bir tarla görmesinler. Onu, yirmisi toplanır gelir. Böyle gündüzleri tarlada beklemezsen birkaç haftaya kalmaz toprakta bir tek tane bırakmazlar” dedi.


    Bunun üzerine Mustafa konuyu toparlama ihtiyacı hissetti: “ Peki dayıcığım, o zaman kargalar tohumları yiyip bitirmesinler diye sabahtan akşama kadar bekçilik yapmak zorunda kalıyorsunuz. “
    “ Aynen dediğin gibi oluyor Mustafa. Çiftlikte yapılacak bir sürü iş varken, ben buraya gelip karga peşinde koşuyorum. Ne yaparsın ki, bu bakla tarlası çok önemli. Baklalar olgunlaşınca hem kendimize yemeklik oluyor, hem de arabaya yükleyip pazarda satıyorum; iyi de para ediyor. “
    “ Demek ki burada bekçilik yapmak işleriniz için büyük engel teşkil ediyor, sevgili dayıcığım. O halde izin verirseniz yarından tezi yok kardeşim Makbule ile gelip burada bekleriz. Siz de çiftlikteki işleri yoluna koyarsınız. Kargaların tarlanızdan bir tek tohum yemelerine izin vermeyeceğimi bilmenizi isterim. “
    “ Hay, sen aklınla bin yaşa, Mustafa! Bak bu hiç aklıma gelmemişti. Daha önce defalarca düşünüp de içinden çıkamadığım bu büyük sorunu kolayca çözüverdin. Bugün akşama kadar burada kalırız. Tarla bekçiliği nasıl yapılır iyice öğrenirsin. Zaten zor bir tarafı yok canım. Biraz dikkatli olup kargaları kollaman yeterli. Akşama çiftliğe dönünce annene ben söylerim. Onun da rızasını almak lazım. “


    Ertesi sabah erkenden yengesinin hazırladığı börekleri bir torbaya koyan Mustafa kız kardeşi Makbule ile birlikte dayısının bakla tarlasına geldi. Gelir gelmez de, tarlaya inen kargaları kovalamaya başladılar. Öğle vaktine doğru ikisi de çok yorulmuştu. Bunun sebebi: Bir defa tarla oldukça büyüktü. Bir tarafa üç beş karga tohumları yemek için gelseler Mustafa ile Makbule hemen koşuyorlar kargaları kovalıyorlardı. Aynı kargalar uçuyorlar, tarlanın öteki tarafına iniyorlardı. Tarlanın bir başından bir başına koşup durmak onları yormuştu. İşin içine başka kargalar da karışınca durum iyice çekilmez hal almıştı.


    Öğle vakti bir köşede oturup yengesinin hazırladığı börekleri yerlerken Mustafa Makbule’ye sorunu kökünden halledecek bir yöntem bulduğunu söyledi ve şunları ekledi: “ Makbule, kargaların bize oynadığı oyunun bilmem farkında mısın? Biz bu tarlaya gelir gelmez acemi olduğumuzu anladılar. Uygulamak istediğim yöntem oldukça basit. Tarlanın ortasında bulunan kulübenin içinden tarlayı enlemesine bölen bir çizgi çektiğimizi farz edelim. Bu çizgi tarlayı iki eşit parçaya böler. Yukarı tarafta kalan parça biraz meyilli, burası benim olsun. Aşağı tarafta kalan parça dümdüz, burası da senin olsun. Herkes kendi bölgesindeki kargaların kovalanmasından sorumlu olacak. Eğer kendi bölgenin ortalarına yakın bir yerde durmaya özen gösterirsen sabahki yorgunluğunun iki kat azaldığını fark edeceksin. Şimdi konuyla ilgili bana sormak istediğin bir şey var mı? “
    “ Ne diyebilirim ki Mustafa abi. Sen yapmamız gerekeni tam olarak anlattın. Burada bana düşen görev anlattıklarını eksiksiz olarak uygulamamdır. “
    “ Aferin sana Makbule. Senin gibi söz dinleyen, kavrayışı kuvvetli bir yardımcı ile çalışmak benim için şereftir. Bu başarı sadece benim değil, ikimizin başarısı olacaktır. Şimdi biraz acele edelim, böreklerimizi yiyelim de işe başlayalım. Bak kargalara, meydanı boş bulunca nasıl da çoğaldılar. Belki şu an için tarlanın üstünde uçmaktan başka bir şey yaptıkları yok ama eğer acele etmezsek birer ikişer tarlaya inmeye başlayacaklarına eminim. Dayıma, kargaların tarlanızdan bir tek tohum yemelerine izin vermeyeceğim, diyerek söz vermiştim. “


    Mustafa’nın kendi buluşu olan yöntem başarılı oldu. Akşamüstü hava kararmaya başladığında kargalar geceyi geçirmek için konaklama yerlerine giderken aç ve yorgundular. Çiftlikte yenen akşam yemeğinden sonra Makbule, o gün olanları ve kargaların üzgün ve perişan bir şekilde gidişlerini anlatırken, odada bulunanlar kahkahalarla gülmekten kendilerini alamıyorlardı. Annesi Zübeyde Hanım, “ Benim Mustafa’m çok akıllıdır “ diyerek sarı saçlı, mavi gözlü oğlunu gururla alnından öperken, Mustafa vakur halini hiç bozmadan duruyor, sadece gülümsemekle yetiniyordu.


    SON


    ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI
    Tutku Yayınevi
    7. Basım Haziran 2011
    Sayfa 40 - 53


    YAŞAMA YÖN VERENLER
    Atatürk'ün Çocukluk Anıları
    Ata Yayıncılık - Ankara 2012
    Sayfa 15 - 36

Sayfa 5/5 İlkİlk ... 345

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •