Sayfa 1/5 123 ... SonSon
99 sonuçtan 1 ile 20 arası
  1. #1
    Uzman Üye γuяdaeя - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Mesajlar
    3.213
    Meslek
    -
    Model
    yok

    Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    Kazık

    Fransa'da çok meşhur bir sözlük vardır; Larousse.
    Bu sözlükte bir kelime var; ''décapiter''...
    Bu kelime, 1931 yılındaki sözlükte; ''boynunu vurmak'' diye ifade ediliyor.
    Kelimenin bir başka anlamı daha var; ''Kazığa oturtmak'', yani sivri bir kazık hazırlamak ve kazığın bir ucu insanların ağzından çıkacak şekilde üzerine oturtmak.
    Vahşi bir uygulama.
    Burada, kazığa oturtmak deyiminin manasını açıklığa kavuşturmak için örnek veriliyor:
    ''Türkler, bugün bile esirlerini kazığa oturturlar.''
    Atatürk bunu öğrenince, Fransız Büyükelçisi'ni yemeğe davet ediyor.
    Elçi, diğer elçilere böbürleniyor, hava atıyor; Atatürk tarafından davet edildiği için.
    Köşke geliyor, yemekler yeniyor.
    Atatürk tabii bir şekilde, Elçiye bu kelimenin anlamını soruyor.
    O da bildiği anlamı söylüyor.
    Atatürk; ''Kelimenin başka bir anlamı var mı?'' diye sorunca, Büyükelçi; ''Bunu söylemek için sözlüğe bakmam gerekir'' diyor.
    Atatürk; daha önce hazırlamış olduğu ve çalışanlarına öğütlediği şekilde Larouse'u getirtip, Büyükelçinin önüne koyduruyor.
    Elçi, daha işin nereye kadar gideceğinin farkında olmadan hevesle okumaya başlıyor.
    Ancak kelimenin karşısında ''kazığa oturtmak'' konusunda verilen örnek cümleye gelince, ancak yarıya kadar okuyabiliyor ve yarısından sonra yutkunarak Atatürk'ün yüzüne bakıyor.
    Atatürk diyor ki:
    ''Demek ki biz Türkler; bugün de esirlerlerimizi kazığa oturtuyoruz öyle mi, öyle mi sayın Sefir? Sözlüğünüze böyle yazmışsınız, bu doğru mu?''
    Sefir, hemen sözlüğü biraz karıştırıyor ve bir kaçamak noktası bularak diyor ki; ''Efendim bu sözlük; Katolik Kilisesi'nin matbaasında basılmış, bildiğiniz gibi biz laik ülkeyiz, kilisenin yaptıklarının bizim hükümetimizle bir ilgisi yok. Bizi ilgilendirmez ve biz kiliseye karışamayız.''
    Atatürk:
    ''Öyle mi efendim, siz laik bir ülke olduğunuz için demek ki kiliselere karışamıyorsunuz. Öyleyse ben de yarından itibaren İstanbul'daki kiliselerin kapılarına koca birer kilit astırıyorum'' diyor.
    Bunu duyan Sefir, birden ayağa kalkıyor ve; ''Ekselans, protesto ederiz'' diyor.
    Bunun üzerine Atatürk;
    ''Hani sizi ilgilendirmiyordu, karışmıyordunuz?'' diyor ve ilgililere dönerek; ''Sefire yolu gösterin'' diyerek, bir anlamda onu kovuyor.
    Sonra ne mi oluyor?
    Tabii Fransız hükümeti; laiklik söylemlerini bir tarafa bırakıyor, hemen o sözlük toplatılıyor ve yeni baskısında o cümle çıkarılıyor.
    Bu muhteşem tavır;
    - Askerimizin başına çuval geçirildiğinde sessiz kalan,
    - Karakollarımıza komşu bir ülkeden saldırılar düzenlenip şehitler verdiğimizde, harekete geçmeden önce icazet almak için okyanus ötesine giden,
    - Fuarlarda, ülkemizin bir bölümünü kurdukları kukla devletin parçası olarak gösteren haritalar asanlarla, hala resmi temaslarda bulunan değerli yöneticilerimize ve
    - 85 yılda, nerelerden nerelere geldiğimizi hala göremeyen aziz vatandaşlarımıza ithaf olunur...

    Namık Kemal Zeybek
    Atatürk'e Yolculuk
    Fiorino 1.3 Emotion

  2. #2
    Uzman Üye reisG - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Yaş
    52
    Mesajlar
    5.658
    Meslek
    Denizcilik sektöründeyim
    Model
    308

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    30 Ağustos Zafer Bayramı arifesinde mükemmel bir yazı. Teşekkkürler, Yurdaer.
    2009 Peugeot 308 Comfort 1.6 VTi 120 Bg. Babylone Kırmızı

  3. #3
    Uzman Üye γuяdaeя - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Mesajlar
    3.213
    Meslek
    -
    Model
    yok

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    Alıntı reisG Nickli Üyeden Alıntı
    30 Ağustos Zafer Bayramı arifesinde mükemmel bir yazı. Teşekkkürler, Yurdaer.
    Yorumun için ben de sana teşekkür ederim üstad
    Fiorino 1.3 Emotion

  4. #4
    Yönetici
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Yaş
    35
    Mesajlar
    15.555
    Meslek
    Makine Mühendisi + İşletme
    Model
    308

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    Güzel bir yazıydı ama keşke öncelikle okuması gerekn siyasiler okusa.
    Euro Repar Car Service - FP Otomotiv (İstanbul - Maslak)0212 254 4 308 - 0533 591 23 15

    2023 Peugeot 408 GT 1.2 Puretech 130HP EAT8 3900km

    2023 Peugeot XP400 GT 2100km

    2022 Peugeot Django 125cc Mavi 16500km

    2020 Peugeot 308 Style 1.5 BlueHDI 130Hp EAT6 Manyetik Mavi 23000km (SATILDI)
    2018 Peugeot Speedfight RCUP 125cc 20000km (SATILDI)
    2001 Peugeot 406 Coupé 2.0i 138Hp BVA4 298.500km (SATILDI)
    2001 Peugeot 406 ST 2.0i 138Hp BVA4 334.000km(SATILDI)
    2012 Peugeot Satelis 250CC ABS Siyah 6800km (SATILDI)
    2008 Peugeot 308 Comfort 1.6 HDI 110Hp Montebello Mavi 268.200 km (SATILDI)
    2002 Peugeot 206 Colorline 1.4i 75Hp BVA4 Şeytan Kırmızı (SATILDI)
    1997 Peugeot 106 XS 1.6i 90Hp BVA3 Alp Beyaz (SATILDI)

  5. #5
    Uzman Üye γuяdaeя - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Mesajlar
    3.213
    Meslek
    -
    Model
    yok

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    Alıntı Ömer Gedik Nickli Üyeden Alıntı
    Güzel bir yazıydı ama keşke öncelikle okuması gerekn siyasiler okusa.
    Onların her şekilde haberleri vardır Ömer.. İşlerine gelmiyor o ayrı.
    Fiorino 1.3 Emotion

  6. #6
    Uzman Üye reisG - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Yaş
    52
    Mesajlar
    5.658
    Meslek
    Denizcilik sektöründeyim
    Model
    308

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    İşim gereği içinde olduğum petrol konusunda geçen hafta bir kiatp buldum."Türkiye'de petrol gerçeği" diye zaten bildiğim durumu belgeleri ve tanıkları ile birisi toplamış kitap haline getirmiş. Sözde ülkemizi yönetenlerin neler bildiğini ve neleri sadece para ve saiyasi rant için yok gösterdiğini açık açık anlatmışlar.
    2009 Peugeot 308 Comfort 1.6 VTi 120 Bg. Babylone Kırmızı

  7. #7
    Uzman Üye γuяdaeя - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Mesajlar
    3.213
    Meslek
    -
    Model
    yok

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    Bu Hanefi Avcı'nın kitabını bulabilen var mı?
    Fiorino 1.3 Emotion

  8. #8
    Tecrübeli Üye
    Üyelik tarihi
    01-2010
    Yaş
    53
    Mesajlar
    1.449
    Meslek
    yok
    Model
    yok

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    Ben bulamadım hatta Devlet Bahçeli bile bulamamış gazete de öyle demeç vermiş.

  9. #9
    Uzman Üye γuяdaeя - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Mesajlar
    3.213
    Meslek
    -
    Model
    yok

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    Alıntı Bahadir Nickli Üyeden Alıntı
    Ben bulamadım hatta Devlet Bahçeli bile bulamamış gazete de öyle demeç vermiş.
    Ankara konur sokakta ofset baskısı mevcutmuş Bahadır...
    Fiorino 1.3 Emotion

  10. #10
    Uzman Üye γuяdaeя - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09-2009
    Mesajlar
    3.213
    Meslek
    -
    Model
    yok

    Ynt: Atatürk'e Yolculuk...

    Yılmaz Özdil'in (Hürriyet 27 Ağustos 2010) Hanefi Avcı'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar" isimli kitabına dair köşe yazısı.

    **********

    Türkiye’nin en çok konuşulan ama, bir türlü bulunamayan kitabı!
    İlk baskısı çıktı, adeta görünmez el tarafından toplatıldı, anında buhar oldu, ahali kuyrukta beklediği halde, yeni baskıları çıkmıyor. (Muhtemelen bandrol verilmiyordur yayıncıya.)
    Hal böyleyken, onlarca köşe yazarı, “papağan korosu” gibi, aynı cümleleri tekrar ediyor, bu kitabın aslında tırışkadan teyyare olduğunu, dedikodu mahiyetindeki lafların sıralandığını, somut verilerin bulunmadığını anlatıyor... Dolayısıyla, boşu boşuna vakit kaybı olduğu, okunmasına gerek olmadığı tavsiyesinde bulunuyorlar.
    Birincisi, kitap somut veri dolu.
    İsimler, dilekçeler, şahitler var.
    (Yalaka tayfası yıllardır, Özdil şöyle, Özdil böyle diye yazıyor mesela... Kitapta bi Özdil var! Özdil’in feriştahı... Niye yazmıyorlar?)
    Madem bu kadar yalayıp yuttular, sizin bir türlü bulamadığınız kitabı... Simon kim? Var mı yazan? Neden Haliç’te yaşıyor? Okudunuz mu tek satır bununla alakalı? Kitabın her satırını incelediğini öne süren arkadaşlar, bismillah, kitabın adı birader, niye bahsetmiyorlar?
    Okumadılar mı yoksa?
    Buyrun...

    “Simon” cemaatçi değil aslında, kod adı “Simon” olan üst düzey bi PKK’lı... Bekaa’da örgütün sözde mahkemesinde başkanlık yapmış... Ve, aşna fişne yaparak, militanların kafasını karıştırdığı iddia edilen, özbeöz kız kardeşi hakkında “idam” kararı vermiş.
    “Simon”u yakalayan Hanefi Avcı, “gerçekten bu suçu işlemiş miydi?” diye sorduğunda ise, “asla” cevabını vermiş... Yani, kız kardeşinin isnat edilen suçu işlemediğinden kesinlikle emin olduğu halde, sırf örgüt istiyor diye, haklıyı savunmak yerine, kalemini kırmış.
    Bu davranış biçimine “Simonlaşmak” adını koymuş Hanefi Avcı... Sadece illegal örgütlerde değil, başta Emniyet teşkilatı olmak üzere, körü körüne itaatin hâkim olduğu, grup menfaati için körü körüne itaat istenen her yerde “Simonlar”ın var olduğu sonucuna ulaşmış.
    Sonra Haliç’e geçmiş...
    İstanbul’da görevliyken, işiyle evi arasında Haliç’ten geçmek zorunda olduğunu, o zamanlar Haliç’in berbat koktuğunu, camları kapatıp, burnunu tıkadığı halde midesinin bulandığını anlatıyor... Kendisi bu haldeyken, insanların Haliç kıyısındaki parklarda dolaşması, hatta piknik yapması dikkatini çekmiş... Sürekli kötü ortamda bulunan insanların, bir süre sonra uyum sağladığını, içinde bulundukları çirkinliği fark edemediklerini fark etmiş...
    Haliç örneğinden yola çıkarak, sadece fiziki ortamlarda değil, düşüncelerde, sosyal davranışlarda da benzer tavırlar sergilendiği sonucuna varmış... Anormalliklerin normalleştiğini; kirli, yozlaşmış sistemi teneffüs eden insanların, bir süre sonra Haliç’te piknik yapanlar gibi uyum sağlayıp kötülükleri pislikleri algılayamadığını saptamış...
    Özetle, her şey kabak gibi ortadayken, gözümüzün önündekini, burnumuzun dibindekini, soluduğumuz atmosferi, bile bile görmezden, duymazdan geldiğimizi, sustuğumuzu anlatmış.
    Yani...
    Kitabı okuma fırsatı bulamayan insanlara, ha bire “okumanıza hiç gerek yok, çünkü kitapta somut veriler yok” diyenler, aslında “somut veri”nin bizatihi kendisi...
    “Uyandırma kerizi” demek istiyor, gazeteci kılığındaki Simonlar!

    Fiorino 1.3 Emotion

  11. #11
    Uzman Üye Yasin CCK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01-2010
    Yaş
    40
    Mesajlar
    9.160
    Meslek
    Enerji Danışmanı
    Model
    301

    Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

    Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı.

    19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmaybaşkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı. 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi. Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı.

    Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu.

    Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı.

    1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

    Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

    Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı. Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

    Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır: Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı. Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921) I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921) II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921) Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922) Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

    23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu.

    Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz: 1. Siyasal Devrimler: Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924) 2. Toplumsal Devrimler: Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934) Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)

    3. Hukuk Devrimi : Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937) 4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler: Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Güzel sanatlarda yenilikler 5. Ekonomi Alanında Devrimler: Aşârın kaldırılması Çiftçinin özendirilmesi Örnek çiftliklerin kurulması Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

    Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti. Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

    15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu. Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı.

    Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu.

    Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.



    2000 Peugeot 206 GTI 2.0 165 Hp (Monster)

    2008 Peugeot 308 Comfort 1.6 Hdi 136 Hp (Rock’N Rolla)

    2013 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Beyaz Enerji)

    2016 Peugeot 2008 Allure 1.6 e-Hdi 92hp ETG6 Otomatik S&S (Ateş)

    2017 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Beyaz Enerji 2)

    2017 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Köpekbalığım)

  12. #12
    Aktif Üye ÇΔĞLΔΨΔ∏ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10-2011
    Yaş
    39
    Mesajlar
    462

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    [img width=313 height=480]http://img69.imageshack.us/img69/9509/mustafakemalataturkunim.jpg[/img]

    * ╗~╔═╗~╔═╗~╔═╗ *
    * ║~╚═╣~║~║~╚═╗ *
    * ╚~╚═╝~╚═╝~╚═╝ *
    Bize her sevdadan geriye kalan sadece ๘۩ GALATASARAY๘۩


  13. #13
    Uzman Üye Yasin CCK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01-2010
    Yaş
    40
    Mesajlar
    9.160
    Meslek
    Enerji Danışmanı
    Model
    301

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    Atatürk ve İngiltere Kralı




    2000 Peugeot 206 GTI 2.0 165 Hp (Monster)

    2008 Peugeot 308 Comfort 1.6 Hdi 136 Hp (Rock’N Rolla)

    2013 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Beyaz Enerji)

    2016 Peugeot 2008 Allure 1.6 e-Hdi 92hp ETG6 Otomatik S&S (Ateş)

    2017 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Beyaz Enerji 2)

    2017 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Köpekbalığım)

  14. #14
    Aktif Üye ÇΔĞLΔΨΔ∏ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10-2011
    Yaş
    39
    Mesajlar
    462

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    [img width=342 height=480]http://img854.imageshack.us/img854/9184/54212815.jpg[/img]


    ATATÜRK'E GÖRE ATATÜRK


    İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
    ***
    Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.
    ***
    Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
    ***
    Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.
    ***
    Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.
    ***
    Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.
    **
    Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.
    ***
    Pekâlâ bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır.
    ***
    Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette anlamışlardır. Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır, Mazinin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.
    ***
    (Çevresindekilere söylediği bir söz) :
    Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin!
    ***
    Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım.
    ***
    Allah bilir, hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.

    ***
    Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur!

    ***
    Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.

    ***
    Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.

    ***
    Millet ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak içîn ayrıldık. Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumî şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur. Biz, o umumî şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak ettik, iştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.

    ***
    Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.

    ***
    (Mallarını millete bağışlaması nedeniyle söylemiştir) :
    Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!

    ***
    Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır. Ben şahsen, bu
    saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı
    kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım!

    ***
    (Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı Karol 'un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş 'e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakam Tevfık Rüştü Aras 'a söyledikleri):
    Majeste Kral'm söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlar'a terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar? Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bîr karış toprağım başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar.

    ***
    Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hattâ ölüm bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat, mermi parçasının şiddetini kırdı.

    ***
    Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam, bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır. Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğer ki bir umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak... Bütün bahtiyarlığım işte bundan ibarettir.

    ***
    Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.

    ***
    Milletimle yakından ve gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem, her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh
    ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve verim alevi oluyor!

    **
    30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.

    ***
    Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destekdir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.

    ***
    Samimî olarak bu memleketin, bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben inanmalıyım.

    ***
    Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.

    ***
    Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim. Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır; onu benden esirgemeyiniz!

    ***
    Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belasıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla başka değilim.
    ***
    Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi. Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz.
    ***
    Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.
    ***
    Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.

    ***
    Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem.
    ***
    Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dahil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.

    ***
    Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?

    ***
    Hayat kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle makul gördükleri vasıta evliliktir. Bu umumî kurala uymayanlar, pek sınırlı ve müstesnadırlar. Bu istisnaları oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini meneden sebeplerin mahkûmu olduklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla bedbaht olanlardır, inkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz. Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin!
    ***
    Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş...
    ***
    (Bursa'da kendisini karşılayan çocuklara söylemiştir):
    Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!
    ***
    (Bir alay karargâhının temel atma töreni esnasında bir koyunun temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman, İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma):
    Atatürk -Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur.
    Şahinşah -Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe meydanları?...
    Atatürk -Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.
    ***
    Birçok zaferler kazandım. Fakat, bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.
    ***
    Ben, muharebelerde dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının tatbikini düşünürüm.
    ***
    Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım.
    ***
    Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.
    ***
    Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak adîliğine tenezzül etmem
    ***
    Benim müstesna olduğuma dair bir kanım yoktur.
    ***
    Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat!
    * ╗~╔═╗~╔═╗~╔═╗ *
    * ║~╚═╣~║~║~╚═╗ *
    * ╚~╚═╝~╚═╝~╚═╝ *
    Bize her sevdadan geriye kalan sadece ๘۩ GALATASARAY๘۩


  15. #15
    Aktif Üye fexzi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    11-2011
    Yaş
    37
    Mesajlar
    525
    Meslek
    İnşaat Mühendisi
    Model
    307

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    ATATÜRK aşığı olarak elinize sağlık..
    2004 307 XT BVA oto. & '95 MB S320

  16. #16
    Seramana
    Ziyaretçi

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    Alıntı Yasin CCK Nickli Üyeden Alıntı
    Atatürk ve İngiltere Kralı

    Sanıldığının aksine bu fotoğrafta Kral(?) tökezleyip Ulu öndere tutunmaya çalışmıştır. Atatürk'ün de sendeliği, fotoğrafta açık olarak görülmektedir.

    Atatürkümüz çok yüce bir liderdi. Ama hiç bir kral da tutup başka bir ülke liderinin elini öpmez. Ayrıca bahsettiğimiz de İngiltere Kralı.

    Duygusal değil mantıksal bakalım bu fotoğrafa. Mantık dışı. Mümkün değil

    Şimdi yok biz ingilizleri şöyle yendik böyle vurduk falan diyen arkadaşların çıkabilme ihtimalini göz önüne alarak objektif bir şekilde şunları da belirtmek istiyorum. Amacım ingilizleri yüceltmek değildir. Ama İngiliz ulusunun dünyanın en güçlü ve dirayetli uluslarından biri olduğunu unutmayalım. Tarihte birebir de İngilizlere karşı tek kazanılmış zaferimiz Lozan'dır. (Çanakkaleyi müttefiklere karşı olan bir zaferdir.) Ama bakınız ki İngilizler Lozan da kazandıklarımızı tek tek geri almaktalar.

    Sonuç olarak hiç bir İngiliz Kralının el öpmesini beklemeyelim. Öleceğini bilse öpmez

    Edit: Kral(?)

  17. #17
    muhti
    Ziyaretçi

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    bende sanılanın aksine fotoğraftaki kişinin sade bir vatandaş olduğunu okumuştum bir yerde. bu fotoğraf sanırım facebook yüzünden efsane haline geldi bu kadar.

  18. #18
    Uzman Üye Yasin CCK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01-2010
    Yaş
    40
    Mesajlar
    9.160
    Meslek
    Enerji Danışmanı
    Model
    301

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    Alıntı Özdemir Nickli Üyeden Alıntı
    bende sanılanın aksine fotoğraftaki kişinin sade bir vatandaş olduğunu okumuştum bir yerde. bu fotoğraf sanırım facebook yüzünden efsane haline geldi bu kadar.
    Aynen hala bir kesinlik kazanmış durumda değil, içeriğe fazla takılmadan fotoğraf açısından sanatsal değerine odaklanalım



    2000 Peugeot 206 GTI 2.0 165 Hp (Monster)

    2008 Peugeot 308 Comfort 1.6 Hdi 136 Hp (Rock’N Rolla)

    2013 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Beyaz Enerji)

    2016 Peugeot 2008 Allure 1.6 e-Hdi 92hp ETG6 Otomatik S&S (Ateş)

    2017 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Beyaz Enerji 2)

    2017 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Köpekbalığım)

  19. #19
    Uzman Üye Yasin CCK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01-2010
    Yaş
    40
    Mesajlar
    9.160
    Meslek
    Enerji Danışmanı
    Model
    301

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)


    Atatürk, fotoğrafın çekildiği 29 Mayıs 1936 tarihinde İsmet İnönü ile birlikte Harp Akademileri’nin tatbikatını izlemişti. Bu olaya ait çok fotoğraf var. Ve o gün çekilen fotoğrafların çokluğu bize, o gün epey yorulduğuna dair ipuçları veriyor. Bu pek bilinmeyen fotoğrafsa günün yorgunluğu kanıtlıyor. Gömleğinin yakasından bir düğme açmış, ayaklarını uzatmış, hemen hemen her fotoğrafta olduğu gibi sigarası elinde, kasketi dizinde yorgun ve dalgın bakıyor.


    Atatürk, 1919′daki ayrılışından sonra İstanbul’a hiç gidememişti.Zaferden sonra 1 Temmuz 1927′de İstanbul’a gitmek nasip oldu ve bu büyük bir olaydı tabii… İstanbul, halk tarafından gelin gibi süslenmişti. Kent, Atatürk’ü Marmara Denizi’nde karşılamıştı. Denizyollarının 13 küçük, 8 büyük vapuru Şirket-i Hayriye’nin 12, Haliç Şirketi’nin 7 vapuru Marmara Denizi’ne açılmıştı. Ayrıca tamamen dolu 20′den çok özel şirket vapurları da Adalar’a doğru yol almıştı. Diğer özel motorları, sandalları, kayıkları ve benzerlerini saymak mümkün değildi. Marmara Denizi vapurlar, motorlar, sandallar tarafından adeta istila edilmişti. 1 Temmuz sabahı Adalar açıkları böyleydi. Atatürk de ‘o’ anlarda böylesine mutluydu…



    2000 Peugeot 206 GTI 2.0 165 Hp (Monster)

    2008 Peugeot 308 Comfort 1.6 Hdi 136 Hp (Rock’N Rolla)

    2013 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Beyaz Enerji)

    2016 Peugeot 2008 Allure 1.6 e-Hdi 92hp ETG6 Otomatik S&S (Ateş)

    2017 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Beyaz Enerji 2)

    2017 Peugeot 301 Active 1.6 Hdi 92 Hp (Köpekbalığım)

  20. #20
    Seramana
    Ziyaretçi

    Ynt: Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

    Kral Edward 1936 da Türkiye'ye gelmiş. O fotoğraf çok daha önce çekilmiş.



    Anektod: Atatürk ve Kral Edward'ın sigarası

    1936 yılında İngiltere Kralı VIII. Edward, Atatürk’ün misafiri olmuştu. İki devlet adamının, aralarına Dışişleri Bakanımız da katılmıştı. Bir sohbet sırasında Atatürk, krala sigara takdim etti. Dışişleri Bakanı, hemen kibriti yaktı ve “alışkanlık haline gelmiş bir hareketle önce Atatürk, sonra Krala uzattı.”

    Yüce Atatürk, büyük misafirin yanında, bakanı düştüğü zor durumdan şöylece kurtarıverdi:

    -“Majeste, dedi, bilirsiniz ki kibritlerin ilk yandığı sırada zehirli bir gaz yayar. Türk misafirperverliği, bu zehirli gazı misafirin solumasına engeldir. Biz misafirin sigarasını saf alevle yakarız.”

Sayfa 1/5 123 ... SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •